Sayın Bekir Coşkun, „bizim çocuklarımız“ diye bahsettiğiniz çocuklar kim bilmiyorum, fakat benim hiç Atatürk’ü düşünmekten gözlerimde boncuk boncuk yaşlar olmadı. İçlerinde minnet, güven, sevgi ve umut hislerinin fırtınalar kopardığı çocuklardan bahsetmişsiniz, ben Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşadığım 23 senenin tek bir gününde bu hisleri taşımadım. Elbette gözlerimi boncuk boncuk edip dudaklarımı titreten yaşanmışlıklarım var, fakat bunların kaynağı hiç o sizin bahsettiğiniz çocuklarda olduğu gibi olumlu hisler olmadı, eğer o bahsettiğiniz çocuklar varsa tabii.
Çok değer verdiğiniz ve ciddiye aldığınız bir şeyin yanına eğlenceli bir şey konmasını kahredici bulmuş, 25 Eylül tarihli yazınızda adeta içinizi dökmüşsünüz. „Cumhuriyetin yıkılmasından“, Atatürk’ün isminin birçok yerden silinmesinden, büstünün yanına tuvalet yapılmasından, okul duvarlarından resminin indirilmesinden duyduğunuz sıkıntıyı kaleme almışsınız. İnsanın neredeyse üzülesi geliyor. Neredeyse.
Söylesenize, siz hiç çocuk oldunuz mu? Yoksa dünyaya şu an olduğunuz o yetişkin adam olarak mı geldiniz? Sizi hiç olmadığınız bir şey olmaya zorladılar mı çocukken Bekir Bey? Siz, bahsettiğiniz o gözleri boncuk boncuk yaşlarla dolan çocukların yaşındayken ülkenizin tarihini hazmedebilecek potansiyele sahip miydiniz? Yoksa yalnızca „büyüklerin“ size hissetmenizi ve düşünmenizi buyurduğu şeyleri mi hissedip düşündünüz?
Sevgi de tıpkı korku veya nefret gibi öğrenilen bir histir Bekir Bey. Ben Alevi bir Kürt kızı olarak bu ülkede yaşadığım her gün dışlandım, bastırıldım, yok sayıldım, taciz edildim, şiddete maruz kaldım. Her gün. Siz her „Ne mutlu Türk’üm diyene“ yazılı pankart gördüğünüzde bir Türk olmaktan duyduğunuz gururun sarhoşluğunu yaşarken, o esnada bu ülkede yaşayan Türk olmayanlara uygulanan baskıyı fark ettiniz mi? Fark ettiyseniz bunu kabul edebildiniz mi? Kabul edebildiyseniz bunu itiraf edebildiniz mi? Şimdi baskı altında olan sizlersiniz ve gözlemlediğim kadarıyla halinizden memnun değilsiniz. Bazen keşke ektiğimizi biçmek zorunda kalmasak, mesela keşke hıyar ekip şeftali biçsek, öyle değil mi Bekir Bey? O zaman hayat ne kadar da güzel olurdu.
Baskı hep vardı. Baskıyı biz Türk, sunni ve erkek olmayanlar daima yaşadık. Şimdiyse yalnızca baskının öznesi değişti Bekir Bey. Nasıl başa çıkacaksınız? Sizi siz yapan unsurlar teker teker elinizden alınırken tarihin gerçekleriyle yüzleşebilecek misiniz? Yoksa boncuk gözlü çocuklar gibi „Paşa kaysın o kaydıraktan“ deyip dudağınızı bükerek mi protesto edeceksiniz?